23 Nisan'ı 25 yaşında doya doya yaşamak varmış. Bir gün öncesinden özel okuldan hortumlanan süslerle çiçek gibi oldu müdürümün devlet okulu. Yağmurlu havanın küçük oyunları, bizim oyunlarımızı bölmeye yetmedi. Balon patlatma, yumurta, çuval ve ilk kez ''DJ''lik denemesi yaptığım sandalyelere oturma yarışı (Adamamım Nuri'yi şikeylede olsa finale çıkarım ama kupayı alamadık:)
Köylülerle beraber 23 Nisan'ın resmi olmayan kutlamaları için ''dağlarda'' piknik hazırlıklarına başladık, daha doğrusu jet hızıyla tamamlanan hazırlıklara katıldık sadece. Jet hızıyla diyorum çünkü köy kahvesinde saz eşliğinde söylediğimiz üç-dört türkü sonunda, birazdan bahsedeceğim müthiş ziyafeti başka türlü anlatmak mümkün değil. İETT otobüsleri kadar çabuk dolan ve hemen hemen aynı hızla ilerleyen bir araç çeşidi olan traktörlerle yola koyulduk. Üstü açık, yere kırkbeş derece açıyla yol aldığımız taşıtımızla bata çıka piknik alanına ulaştık.
Yemyeşil tepelerin arasında muhtarın projesi olan yapay göletler ve fidanlıklar, hayran kalmamak ve takdir etmemek mümkün değil(Özellikle Aydın'da oturanların mutlaka görmesi gereken biyer Arzular Köyü)...Sofraların kurulması da piknik hazırlıkları kadar hızlı oldu. Menüde; sacta kızarmış (steril) tavuk, patates kızartması, kedirgen kavurması, kısır, bir aydın klasiği çingen pilavı, sütlaç, meyve, ''tencerede'' demlenmiş çay ve son olarak patlamış mısır...
Bayram sabahı çocuklara özenenler için beklenen ortam oluştu. Bir tarafta ip atlayanlar diğer tarafta uçurtma uçuranlar, balık tutmaya çalışanlar... (bu arada bir Cevat-İsmail klasiği uçurtmanın ipi yine koptu) Köyün erkeklerini de oyunlara dahil etmenin yolunu ip çekme yarışmasıyla çözdük. Balon patlatma yarışmasına iğneyle katılan abimiz ip çekme yarışında en sonda ipi beline bağlayarak tekrar sahneye çıktı. Körebe için çok geniş olan bayırı, iple bir boks ringi gibi sınırladık. Ebe olacak kişinin gözlerini bağlamak amacıyla kullandığımız şey bir başörtüsüydü...(anlık sosyolojik tespitler için güzel bir örnekti) Eğlencenin doruğa ulaştığı noktada bir teyzemizin kendini otlarla kaplı bayırdan aşağıya bırakıp yuvarlanması gün içerisinde anlayamadığım hatta tedirgin olduğum tek andı...
Dönüş yolu tepelerin üzerinden gözlerimizi manzaraya doyurarak geçti. Kısa süreli badem hırsızlığı ve su molasından sonra köye ulaştık.
Karac'oğlan der ki kondum göçülmez
Acıdır ecel şerbeti içilmez
Üç derdim var birbirinden seçilmez
Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm
Bodrum 04/26
20 yıldır yapılan kesintisiz davete iştirak bu güne kısmetmiş, harbi on numara mekanmış bodrum.
20 yıldır yapılan kesintisiz davete iştirak bu güne kısmetmiş, harbi on numara mekanmış bodrum.
Bafa gölü kenarında yapılan kahvaltıyla kendimize geldik önce. İsal olmuş arıların sulu balı dışında herşey nefisti...
Ama hakkatten ayıp 300000 ''yazıyla üçyüzbin'' Euro'ya yazlık mı olur...
Denizden esen rüzgar arabanın bagajından uçurtmayı çıkarmamızı hızlandırdı, ve evet yine ''ip koptu''...
Süper zaman geçti... Az alkollü hafif dedikdulu dönüş yolu içimizi serinleten Germencik dondurmayla son buldu.
''Sevdiği insanlar tarafından sevilmek, bunu bilmek yaşamın en güzel birikimlerinden bence''.
Not: Söz verdik bikere seneye grup üye sayısı tek değil çift sayı olacak :)
Karacaoğlan derki... :))
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder