18 Mayıs 2009 Pazartesi

Bir insan ömrünü neye vermeli...?

17 Mayıs 2009 Pazar

17 Mayıs Aşk & Gurur

Haydi Popescu. Haydi Oğlum! Haydi Oğlum! Goooool! Goooollll!!!

9 Mayıs 2009 Cumartesi

Umut

Hepsinden çok o istiyordu...
Onu düşünmeden uyumadığı gece olmadığından belkide, düzenli olarak rüyalarına da giriyordu. Bazen uzun bir yolculuk sonunda ağaçların altında uzanırken , bazen dar yollardan geçerek ulaştığı tepelerde manzarayı seğrederken bazen de kumsalla denizin birleştiği çizgide, hafif hafif kıyıya vuran dalgalardan kaçarken uyanıyordu uykusundan... Aslında pek hatırlamasada, diğer arkadaşları gibi çok küçük yaşta sahip olmuştu ilk üç tekerleklisine... Yıllar sonra gelen ise, içinde iflah olmaz o tutkuyu başlatacak olan kırmızı bir BMX'ti. Yeni alınan ayakkabının gece yatarken başucunda olmasının yarattığı anlamsız mutluluğun yerini artık kırmızı BMX'le kurulan çok daha anlamlı hayaller alıyordu.

Günde çift vardiya çalışan bir fabrika işçisi gibi mesai harcıyordu bisikletiyle. İlk hedefi arka tekerin iki yanına monte edilmiş küçük tekerlerden kurtulmaktı.Özgürlüğe giden yoldaki o küçük yardımcılarına bir gün tahammül edebildi. Dedesinin alet çantasından aldığı anahtarla işini bitirdiğinde bisikleti ayaklığının da yardımıyla dimdik karşısında duruyordu. Artık iki tekerlek üzerinde harikalar yaratmaya ve hayatı keşfermeye hazırdı. Bu aceleciliği, birinin kabuğu kurumadan diğerinin açıldığı diz, kol hatta kafa yaralanmalarına neden oluyordu. Zincir yağlamayı, fren teli onarmayı hatta frensiz kaldığında ayağını arka tekerleğin arasına sıkıştırarak durmayı, bisikletin önünü kaldırmayı, ''kıç atmayı'' hep onda öğrendi... Bu yoğun mesaiye fazla dayanamadı kırmızı bmx, çabuk yıprandı. Parçalara ayrılan bisikletinden yeni oyuncaklar yarattı kendine, zamanla onlarda yokolup gitti... Zaten küçük gelmeye başlamıştı ona bisikleti. Pedal çevirirken dizleri direksiyona değiyor, akrobatik hareketler başarısızlığa uğradığında eskisi gibi un çuvalı tadında düşmüyor, ani vücut hareketleriyle ayakta kalıyordu.

Artık hayallerini kurduğu, o dönem hayattan en büyük beklentisi olan vitesli bisikleti istiyordu. Yaşıtları birer birer bisiklet statüsünde çağ atlarken sıranın kendisine geleceğini umuyordu hep. Hem bu ütopik varlığa sahip olan arkadaşlarının hepsinden daha iyi anlıyordu onların dilinden. Tekerleklerin maşaya, fren papuçlarının tekere sürtmemesi için en iyi ayarı hep o yapıyordu. Dişlilerden ayrılan zinciri Ferrari pit stopu hızıyla takıyor, alet edevat bulma, demircide lastik şişirip zincir yağlama konusunda da rakip tanımıyordu. Hatta elektrik işlerinin ustası arkadaşından pilleri birbirine bağlayıp, ucuna da ampulü taktıktan sonra bisiklete ışık yapmayı bile öğrenmişti.

Çocukken top kiminse maçın bitiş saatini, kimlerin oynayacağını belirleyen hep o yüce zat olur. Durum arkadaşının bisikletine binme hadisesi için de aynıdır...

Kendisi de bu süpersonik alete sahip olana kadar arkadaşlarınınkiyle idare etmeliydi. Utana sıkıla istemeler, bir dönemin ekmek kuyruklarını aratmayacak sıra beklemeler canını acıtıyordu. Bu çabalar sonunda hedefine ulaşıp pedalları çevirmeye başladığında tur için sınır ya bir elektrik direği ya da Casio F91'in uçak hızıyla geçen saniyeleri oluyordu. Bu sınırlar içerisinde pedallara var gücüyle asılıyor, maksimum hıza ulaşmak için vitesi biran önce ''Onsekize'' almaya gayret ediyordu. Çoğu zaman bu çabası gerçekleşemeden mesafe bitiyor, bisikleti ya sahibinin zalim ellerine ya da sıra bekleyen diğer arkadaşlarına bırakmak zorunda kalıyordu.

Ege sıcağında günler bu şekilde geçiyordu. Yine sabah saatlerinde tatlı sayılabilecek serinlikte başlayıp ilerleyen saatlerde alışılan sıcaklığına ulaşan gün onun için çok farklı sonlanacaktı. Herzamanki saatinde akşam yemeği yenilmiş, hava kararmış babası hala gelmemişti. Garipti ama çokta fazla üstünde durmadı bunun. Yemeğini bitirip kardeşiyle sokağa çıktı. Komşularının yeni sünnet olan çocuğuyla kapılarının önünde oynamaya başladılar.

(Herzaman ayrı bir yeri olan bu kişi an itibariyle ve olayları izleyen birkaç gün ''komşunun sünnet olan çocuğu'' mertebesinden öteye geçemezdi...)

O sırada karşıda beyaz bir araba belirdi gelen dayısıydı ve babsı da arabanın içindeydi. Araba kapılarının önünde durdu. Klasik çocuk davranışıyla arabaya doğru koştular, fakat o da ne gözlerine inanamadı, arka koltukların yatırılmasıyla büyüyen bagajda iki adet bisiklet koyun koyuna yatıyordu. Yüzünü cama dayayıp baktığında seçebildiği küçük BMX, yanında da yeşil rengiyle kocaman bir vitesli Bisan'dı. Kalbi yerinden çıkacaktı. Ne kadar yanlış olduğunu daha sonra anlayacaktı fakat çok hızlı bir şekilde mantık yürüttü küçük olan kardeşinin, büyük olan kendisinindi. Sonunda hayalleri gerçek olmuştu arabanın tavanındaki küçük ışığın yansımasıyla ışıl ışıl parlayan jantları, toz değmemiş simsiyah tekerlekleriyle süpersonik bir aracı vardı artık. Dayısı arabanın bagaj kapısını kaldırıp bisikletleri indirir indirmez binmişti bile ona ait olanın koltuğuna. Uçuyordu. Karşısına çıkan ilk engel fabrikanın yanından yolun ortasına doğru akan suydu. Bisikletin önünü kaldırarak geçti. Artık özgürce vites değiştiriyor, bir yandan da sağ tarafına doğru eğilip zincirin dişliler arasındaki hareketini izliyordu. Köyün bütün sokaklarını gezecekti bu sıcak ve uzun yaz gecesinde. Bisikletin ilk lansmanını en kalabalık yerde bilardolu kahvenin önünde durarak yaptı. Hayırlı olsunları, ooo yine iyisinleri tebessümle karşıladı.

Biran kendine gelip saatler süren turunu mahalledekileri hatırlayarak bitirmeye karar verdi. Yokuş aşağı, pedalları geriye doğru çevirerek evin yolunu tuttu. Evin önü kalabalıktı herzamanki yaz akşamlarında olduğu gibi mahallenin kadınları kapı önlerindeki kaldırımlarda oturuyorlardı. Kardeşini gördü, küçük BMX'iyle geziyordu. Arkadaşı (sünnet çocuğu), ailesi ve kendi ailesi evlerinin önünde konuşuyorlardı. Yanlarına gitti. Bisikletten inip onu arkadaşına vermesini söylediler. Arkadaşı yeni sünnet olmuştu, -bisiklete nasıl binebilrdi ki. Bunu belirterek bisikleti arkadaşının önünde ayaklığa aldı. Gülüyordu. Yüzündeki tebbessüm fazla uzun sürmedi. Konuşulanların beyninde oluşturduğu derin uğultuyla dizlerini göğsüne doğru çekip kaldırıma oturduğunda sünnet çocuğu hediyesini almıştı.

8 Mayıs 2009 Cuma

Türüt Mürüt #2



Takılcak adam değil ama taktım ben bu ismayile. Her ismail İsmayil değildir diye bi mesaj veresim var belkide:) Neyse kahraman önce Hrand Dink'e salladığı ''plan yapmayın plan'' sözleriyle gündeme geldi. Ardından İ.Melih Gö.çek için, yalakalığın el kitapçığını yazdığı seçim şarkısı... Şimdi de ''Türkiye'deki aydınlara ithafen kaleme aldığı ''şiiri''. Sizin gibi aydının 7'den 70'ini... diyerek seviye belirleme sınavından geçer not alan kahraman şöyle devam ediyor...
Sahte aydın gömleği giyenler kulak versin
Mesul diyen şu halkı yiyenler kulak versin
‘Hepimiz Ermeniyiz’ diyenler kulak versin
Kıbleye karşı yaptı alayınız çişini
Sizin gibi aydının 7’den 70’ini
Hadi bakalım ismayil bu halk senden tarih çalışıp, bir Kenan Evren bir Hitler ne bileyim bir Musolini... şarkıları da bekliyor... Hadi koçum yaparsın sen...
7'den 70'iniymiş... peki...

6 Mayıs ''Yerinde Sayan Bir Ülke''

En uzun koşuysa elbet Türkiye'de de devrim,O, onun en güzel yüz metresini koştu..En sekmez lüverin namlusundan fırlayarak..En hızlısıydı hepimizin..İlk o göğüsledi ipi..Acıyorsam sana anam avradım olsun,Ama aşk olsun sana çocuk.. Aşk olsun !

Deniz gezmiş balıklar, bir nebze de olsa kıyı şeridine ülkemin merhem oldu...
Peki suçu neydi, suçumuz neydi...
Filmi başa sarsak bi dert, sonunu beklesek bi dert...
Olan oldu, olan yine bize oldu...

1 Mayıs 2009 Cuma